21 Şubat 2013 Perşembe
18 Şubat 2013 Pazartesi
"Babamın Cesetleri" by Berkun Oya
Babamın doğum gününde "babamın Cesetleri" başlıklı bir yazı yazıyorum ... Bu tesadüf ,ya sarkastik ya ironik olacak yada hiç bi şeye bağlanmayacak , okuyup görücez....
Oyunda kendimle bağdaştırdığım sahneler çok olmasa da, dedemle de babamla da bırakın sorun yaşamayı kocaman bir aile içinde sonsuz sevgi ile büyümüş olsamda oyundaki bazı sahnelerden çok çok çok etkilendim.
Berkun Oya tüm oyunlarındaki nüanslarıyla ve kimsenin aklına gelmeyecek sıra dışı bağlamaları ile ters köşeye yatırmaları ile yine fark yarattı. Oyundan çıktığımda kulağımda can acıtan bir ninni ve "Kocaman bir ömür var önünde" cümlesi yankılanıyordu.
Bana göre en zor rol Kaan Taşaner'in oynadığı ağabey rolüydü. Hem inandırıcılığının zor olmasının hemde oyun boyunca sürekli diğer rolleri asist etmesi gerekmesinin çok başarılı bir şekilde altından kalktı.
Defne Kayalar ile aynı yoga sınıfında denk geliyoruz 2 senedir. Oyuncu olduğunu "Babamın Cesetleri" sayesinde öğrendim. Zaten Onun da ilk profesyonel sahne deneyimiymiş.Öyle inandırdı ki rolüne acaba gerçek hayatta da bu tarz bi karaktermiydi Defne diye düşündürdü beni. Defne nin şöyle bir şanssızlığı var , belki de bundan sonra tiyatro sahnesinde ağlayacak olan tüm oyuncuların ortak şansısızlığı bu :"Güzel Şeyler Bizim Tarafta" daki Öykü Karayel performansı. Dakikalarca öyle inandırıcı ağlamıştı ki Öykü ,oyundan çıktıktan sonra
Uzun süre konuşamamıştık. o performansın sonrasında sahnede ağlayan yada ağlamaya çalışan herkesin yerine Öykü Karayel i koyar oldum istemeden de olsa. Üzülerek itiraf etmek zorunda kalıcam ki kimseyi onun kadar başarılı ve inandırıcı bulamıyorum. Bu oyunda da ne Öner Erkan ne de Defne Kayalar o hissiyatı o kadar yansıtabildi.
Pozitif duygulara en ihtiyacım olan bir dönemden geçiyor olmamdan olsa gerek . Ne yaşarsam neyle karşılaşırsam , içindeki en olumlu bozulmamış şeyi alıp çıkarmak istiyorum . O yüzden oyunda çocuklarının ve karısının suçladığı adamı, gelininin kocaman yüreği ile savunması çok etkiledi beni. Aldı herkesi karşısına, ve haykırdı.
“Acıyı ve insanı görmüş özgür bir adam ve daha şu hayatta hiçbir şeyi görmemiş, hiçbir şey bilmeyen benim güzel kızım sarıldılar ve ağladılar. İki özgür insan. Ve siz birini katil, öbürünü kurban yaptınız. Siz yaptınız!” Dedi.
“ In your face”, “interaktif” denilen tiyatrolarda seyirciyle oyuncu arasındaki yakınlık, temas, bana her an bir şey olabilirmiş hissi veriyor. AKM tarzı salonlarda oyunu uzaktan izlerken kopuyorum sık sık. Bana Krek sahnesi de Dot Sahnesi de seyirci ile oyuncular arasındaki en dürüst ilişki biçimini kuruyor gibi geliyor. Oyun oynanıyor, bundan kimsenin şüphesi yok, olabildiğince zekâmızı gıdıklayarak, gerçeklik kanallarımızı tam olarak ele geçirip, bizi inandırarak ve aynı zamanda da kendimizi çok rahat hissetmemizi sağlayarak.
“Babamın Cesetleri”, yine Krek’in Santralistanbul’daki salonunda, camla çevrili sahne ‘kutusu’ içinde oynanıyor. Yani Berkun Oya cam kutunun içine dört başı mamur bir ses sistemi kuruyor, seyirci oyunu kulaklıklarla izliyor. Bunu yapay bulanlar olsada bana büyülü bir tünel içindeymişim hissi veriyor. Böylelikle oyuncunun ses duyurma sorunu ortadan kalkmış oluyor, biri elma ısırsa siz onun sesini net bir şekilde duyuyorsunuz ve oyun boyunca - ki bu örnekte 2,5 saat - kendinizi yoğun bir şekilde o atmosferin içinde hissedebiliyorsunuz. Zaten Oya’nın başarısında en büyük pay, atmosfer kurma yeteneğinin. Ve tabii kuvvetli kaleminin.
Son sahne ise oyunun Berkun Oya imzası gibiydi.Ada Dedesinin söylediği ninni ile defalarca uykuya dalmıştı, simdi sıra ondaydı . Dedesinin son ninnisini söylemek O'na nasip olacaktı.
Oyun bitince belki cevabını bile aramadığım sorular canlandı kafamda
*** Nasıl iyi baba olunur?
*** Erkek çocuklarının arızalarının nedeni , yanlız anneleri mi?
*** Aşkımın peşinden gidip , kocamın abisiyle bir hayat kurabilir miydim?
*** Beni çocuğumun öğretmeni ile aldattığını bildiğim kocamla aynı evde yaşamaya devam ebilir miydim?
*** o küçük kızın gecenin saat 11 inde sahnede ne işi vardı?
*** o tablo gibi veda sahnesi Berkun Oya nın nasıl aklına gelmişti ??? Helal olsundu.
2 Şubat 2013 Cumartesi
Bir oyun izledim .... "Altın Ejderha"
Dot Tiyatro oyunlarıyla izleyiciyi şaşırtma konusunu hiç es geçmiyor.Shopping&Fucking, Festen ,Super Nova ,Sarı Ay... Her biri yüzümde kocaman farklı bir ifade ile çıktığım oyunları.
Son bombaları "Altın Ejderha" ya da fazla fazla şaşırma beklentisiyle gittim... Yanılmadım... Oyun sonrası gördüğüm herkese , üşenmeden herşeyden ne kadar etkilendiğimi anlattım.
Almanya da ,girişi Çin Lokantası olan bir apartman.
Oyunu izleyenlerin çoğuna çok uzak hayatlar.
Beş harika ve nefes kesen oyuncu.
16 birbirinde son derece farklı karakter.
Çok çok yaratıcı sahneler kurgusunda anlatılan ilginç hikayeler.
Hikayeden hikayeye atlarken ilk başlarda kafamın karıştığını , bu atlamaların yorucu olduğunu düşündüm ama istediği hayatı yaşayamayan insanların çok şey anlatırken çok sert olmaları ,bana hikayede roller vermeye başlayınca işler değişti. Bazen o çinli kızı gözetleyen ve sokakta gördüğünde tasvip etmeyen burnu havada kadın oldum , bazen lokantadaki ambiyansa hayran hayran bakan mendilci çocuk belki de o hosteslerin hizmet ettiği yolculardan biri. Her nerde nasıl olduysa ben o oyunun parçası oldum.Bu yüksek enerji seviyesinde, tüm o coşkuya ortak olurken bol bol da güldüm.
Yaşlıdan gence , kadından erkeğe, güzelden çirkine ,çalışkandan tembele tüm karakterler sürekli ters köşeye yatırdılar. Kadın oyuncuların erkek rolune , erkek oyuncularınsa kadın rolüne bürünmeleri herşeyin üstüne tuz biber ekti.
Oyunun Yönetmeni Serkan Salihoğlu nun da dediği gibi ,büyük balık küçük balığı daima yuttu ve biz bu hikayeler dizisinden çok etkilendik.
Oyundan sahneler anlatmak istesemde , kafa karıştırmaktan başka işe yaramayacağını ve yarım yamalak kalacağını düşündüğüm için vazgeçiyorum.
Zaman içinde başarısını defalarca kanıtlamış Deniz Türkali, Köksal Engür, Enis Arıkan , Ece Dizdar yine "oyunculuk bu dur abi " dedirtiyor . Yepyeni bir oyuncu olan Saim Karakale ise"nasıl ya , bu da kim , o ses tonunu nasıl da ayarlıyor öyle , o son sahnede ne yaptığını sanıyor, " dedirtip ayakta alkışlatıyor. Bu oyunda benim nacizane kazancım Saim Karakale dir , bundan sonra hiç bir oyununu kaçıracağımı sanmıyorum.
".....
I like Chinese
I like Chinese
They only come up to your knees,
Yes they're always friendly, and they're ready to please
....."
1 Şubat 2013 Cuma
Üç Harfli Kelime....
sımsacık tanıdık bir nefes gibi çıktı karşıma...
gülümsetti
yüreğimi burktu
umutlandırdı
belki biraz da ümitsizliğe sürükledi
bu kitaptaki kırk mektup
....
"Derler ki , insan aşık olduğunda, gündelik dünyanın yanında ilerleyen yeni bir paralel evrene girermiş.Başka hiç kimsenin giremeyeceği küçük bir evrenmiş bu ; iki kişilik bir ülke, özel fanus gibi korunaklı, hiç bitmeyen bir esprinin içinde yaşarmışçasına mutlu......" Douglas Coupland
Leonard Cohen , Margaret Atwood , Hari Kunzru , Neil Gaiman, Jeanette Winterson.... ve dahası
Kaydol:
Yorumlar (Atom)

