25 Nisan 2013 Perşembe

İkinci Kat Oyunları ... Disosya ,Aut , Barselo , Korku Tüneli, Yanlızlar Kulübü


Anladımki sevdiğim ve çevremdeki herkesin gitmesi için başının etini yediğim oyunlara, defalarca gitmek istiyorum. Her sezon 1 ya da 2 tane böyle oyuna denk geliyorum . Bu sezon da es geçmedim ve DİSOSYA beni dünyasında uzun zaman boyunca misafir eden ikinci oyun oldu. 

İkinciKat oyunları ile ilgili SPOILER içeren bilgiler yazıcam aşağıda. Ben hiç birşey okumadan ve bilmeden oyun ya da film izlemeyi sevenlerdenim. Sizde öyleysniz, kısa yoldan dönün ve blogumun bu yazısını okumayın.

İkinciKat Tiyatro ile tanışmam "AUT" sayesinde oldu. Dayak yemiş gibi çıktım oyundan. Hem kurgunun zorlayıcılığı hem gözümün önünde patlayan suratlar, kanrevan olan sahne ile, "Psikopat ın Allahı" imajı çizen , "in yer face" in kralı bi oyundu "AUT". Eve nasıl gittiğimi hatırlamıyorum. Oyundan çıktıktan sonra yürüyemiyordum, ellerim buz, midem karıncalıydı. Bu şekilde şaşırmış hissini çok az şey verebilir insana hayatta.Sevdiğim hadiselerden biri olan tiyatronun izleyicisi olarak böyle hisler yaşamak güzel bir ayrıntı .Oyunun bana yaşattığı başka başka ,güzel ayrıntılar daha  var ..... Ama o da bana kalsın :)





"AUT"


İkinci "İkinci Kat" oyunum , kuzenimin oynadığı "Barselo"idi. Oyun, konusu değiştirilmiş "AUT" ayarındaydı. Zaten iki oyunun yazarı da Alper Kul. Polly karakteri nin dansı , ve başına gelenler dışında sırf Lapa ve Yael in son sahnesi için izlemeye değer bir oyun.Oyunu izledikten sonra bi süre Yael şivesinde kaldım :))) harika striptiz dansı yapan Polly ,Elit in kusursuz vücudunda çok güzel hayat bulmuştu. Hem ailemizin genetiğii le hemde kuzenin boru dansındaki başarısı ile gurur duydum.




"Barselo"


Üçüncü"İkinci Kat" oyunum "Korku Tüneli" ydi. Üstüne çok fazla söyleyecek bişey bulamıyorum. Murat Mahmut Yazıcıoğlu nun son sahnedeki tiradı ve Ushan Çakır la uyumları oyunu izlemek için neden olabilir. 

Oyunları , oyundaki en ünlü oyuncudan yola çıkarak anlatmanın kabalık olmadığını düşünerek Hasibe Eren li "Yanlızlar Kulübü" nden de biraz bahsetme isterim. Oyun ritmi ve bahsettiği hayatların çok yakınlarımızda olması ile hepimizi içine çekti.İzleyen herkes kendinden çok fazla şeyler buldu.Oyunun yazarı ve yönetmeni Sami Berat Marçalı reji , dramaturgi , kurgu, dekor ve ışıkta yine farktı köşeye yatırıyor izleyenleri  Son dönem ödüllerin hepsini toplayan Pınar Çağlar Gençtürk ve oyunculuğundaki farklılık ile hafizalara kazanan  Bedir Bedir benim uzun süre takip edeceğim oyuncular olarak aklıma kazındı.
"Hayatın ritmi"ni bulma çabasındaki öğrenciler ve kendi bulduğu yöntem ile 20 ders ile bunu anlatmaya çalışan hafif çatlak bir eğitmen ... Tüm karakterler kurgunun çığlığinı son ses haykırırken birbirlerine pas vermekten de geri kalmıyorlar.En çok oyunun sürekli değişen ritmini  ve Hasibe Eren in bende bıraktığı enerjiyi  sevdim:) 



Veeeeeeebu sezonun en güzel keşfi DİSOSYA :))))
Oyundan çıktıktan sonra kendimi oyunla ilgili her detayı araştırırken buldum.Oyunculardan , oyunun yazarına, müzikten , bahsedilen hastalığın detaylarına kadar herşeyi öğrenmek ikinci kat a ve , emeği geçen herkese daha da yakınlaştırdı beni.
Oyunda depresyondaki Lisa yı izlerken kendinden birşeyler bulmayacak olan çok azdır.Öyle ya da böyle girdiğimiz depresyon aleminde az çok oyundakine benzer kurgumuz olmuştur.
Oyunun yazarı Antony Neilson da geçirdiği sorunluğu gençliğin nimetlerini yansıtarak yazmış oyunu. Pazertesi günü Sadri Alışık ödül törenlerinde en iyi kadın oyuncu ödülünü başka bir oyundaki perfomansı ile alan Pınar Çağlar Gençtürk, doğal oynarken de inandırıcı olunabileceğini kalbimize kalbimize sokan ve şaheser yaratan İpek Banu Kılar, etkileyici sesi ile girdiği rolun hakkının fazlasını veren Güçlü Yalçıner sayesinde farklı bir deneyim ile ayrılınılıyor oyundan.  

Lisa hastane odasından çıkıp türlü türlü yerlere giderken, garip garip insanlarla karşılaşırken izleyen herkesi sürüklüyor peşinden.günahları , günah keçileri , korkuları , yemin alıcıları , kayıp eşya bürosu, Freud teoremleri, güvensizlik görevlileri ile karşılaşması, ile her an bir şölene dönüşüyor. Ben o şölenden çok etkilendim , mutlu mesut izledim . Lisa küçük yaşta babasının tecavüzüne uğramış ve bunun sonucu kaybettiği bir saatlik zaman dilimi için karmaşaya düşmüş bir kız. Tüm bunları derin bir psikolojik kurguyla anlatan metin, oyunun başından sonuna kadar şaşırtmayı çok iyi beceriyor

Bütün bu detayların altında Disosya asla sıkıcı olmayan hatta bayaaaa güldüren eğlendiren , harika şarkıların ve dansların sergilendiği unutulmaz bir oyun. O kadar sevdim ki oyundaki şarkılar, İkinci Kat oyun müziklerinin bir albümde toplanabileceği fikrini oyuncularla bile paylaştım. 

DİSOSYA ya gidin gidin gidin gidin :))))) 

Bu sezon sonunda oyun kalkabilir :( 

Pek inedir Lisa yı yepyeni bir dünya ya yollayan bu Dissosiyatif Bozukluklar?

Dissosiyasyon; kimlik, bellek, algı ve çevre ile ilgili duyumlar gibi normalde bir bütün halinde çalışan işlevlerin bütünlüğünün bozulmasıdır. Diğer bir niteliği de, davranışların bireyin normal davranış biçiminden ayrılarak bağımsız bir şekilde tek başına işlev görmesidir.
Dissosiyasyon çoğunlukla travmaya karşıbir savunma düzeneği olarak ortaya çıkar. Travma karşında oluşan dissosiyasyoniki işlevi yerine getirir: travmadan kaçmayı sağlarken, aynı zamanda, yaşamın geri kalan bölümünde travmanın yer etmesindeki zorunlu işleyişi degeciktirir.(bilgi http://www.aktuelpsikoloji.com)


6 Nisan 2013 Cumartesi

İyi ki....

Allah'ın şanslı kulu olmak gibi 1şey....
Yanında mutlu uyandığın....
Günaydınındaki o güzel gülümseme.....
Tatlı yorgunluğunun nedeni....
Okumak için sabırsızlandığın....
Enerjisine hayran kaldığın.....
Pozitifliğinde kaybolup gitmek istediğin....
Dinlemek için can attığın....
İzlemek için koşmak zorunda kaldığın....
Kokmak için çaba sarf ettiğin ....
Ummadığın anda duyduğun...
Görsünler diye kıtalar aştığın....
Görmek için planlar yaptığın....
Hayallere dalmak için neden bulduğun....
Uğruna dua ettiğin....
Olsun diye çabaladığın....
Dokunabilmek için sabırla beklediğin...
Kelimelerine büyülendiğin...
Numarasını her seferinde tek tek tuşladığın .....
Fallara konu olan .....
Her neyse anının meşguliyeti , her neyse gündemini her daim taze tutan, işte seni mutlu eden o , seni sen yapan , seni farklı kılan , özel hissettiren...

5 Nisan 2013 Cuma

Zadie Smith ten On Maddelik Liste

"İnci Gibi Dişler" romanından sonra çok sevdim Zadie Smith i :))) okumaya az zaman ayırmaya başladığım dönemler açıyorum bu on maddeyi okuyorum ve "daha az teknoloji daha çok sayfalar" demeye başlıyorum
Dua etmek , yoga, konuşmak ve yazmak hayattaki en özel terapilerim. Bunlardan yazmak ise kimseyi dahil etmeyeceğim özel dünyamın içindeki gizli bahçem . Ne kadar çok okursam o kadar çok yazabilirim gibi geliyor.

http://tr.wikipedia.org/wiki/Zadie_Smith

İşte Zadie Smith'in on maddelik listesi:

1. Henüz çocukken çok kitap okuyun. Okumaya yaptığınız diğer şeylerden daha fazla zaman ayırın.

2. Büyüdüğünüz zamansa kendi yazdıklarınızı bir yabancı, daha iyisi bir düşman gibi okuyun.

3. “Bir yazar olarak misyonunuz”u abartmayın. “Yazara göre bir hayat tarzı” diye bir şey yoktur. Güzel cümleler yazabiliyor ya da yazamıyorsunuzdur. Önemi olan tek şey yazdıklarınızdır.

4. Zayıflıklarınıza dikkat edin. Kendinize yapamadığınız şeylerin yapmaya değmez oldukları yalanını söylemeyin. Kendinizden duyduğunuz kuşkunun üzerini bu tür bir küçümsemeyle örtmeyin.

5. Yazmakla yazdıklarınızı düzeltmek arasında yeteri kadar bir zaman bırakın.

6. Hiziplerden, çetelerden, fan gruplarından sakının. Bir kalabalığın varlığı daha iyi yazmanızı sağlamaz.

7. İnternete bağlı olmayan bir bilgisayarda çalışın.

8. Yazma zamanınız ve mekanınızı koruyun. Herkesi, en değer verdiğiniz insanları bile o zaman ve mekandan uzak tutun.

9. Ödülleri başarıyla karıştırmayın.

10. Hangi örtüyü kaldırmak gerekirse gereksin mutlaka hakikati anlatın. Kendinizi hiçbir zaman tatmin olamamanın getireceği yaşam boyu hüzne hazırlayın.

3 Nisan 2013 Çarşamba

HaPPy MoDe On :)


Bahar geldiğinde mi ben böyle olurum ? Yoksa böyle olduğumda mı gelir bahar???

2 Nisan 2013 Salı

"BAŞIM"A GELEN EN GÜZEL ŞEY : Rinoplasti

Hiç bir şeyi unutmak istemiyorum diye iddialı cümleler kurarken ....
Ne çabuk unutabildiğimizi gözlemlerken ....
Yazılan notlar, tutulan günlükler hep darmadumanken...
Blog umu tekrar aktif hale getirdim.
Ve unutmak istemediğim her detayı yazmaya karar verdim .
Burda yazılanlar önce benim için sonra.........................................

Şu aralar unutmak isteyip ama bir yandan da her detayın çok önemli olmasından dolayı kayıt altına alınması gereken günler yaşıyorum.


HASTANE YOLLARI TAŞTAN
22 Mart Cuma günü sabah saatlerinde burun ameliyatı olmak için hastaneye giriş yaptık. Büyük oranda doktorum sonra annem ve babam sayesinde diş çektirmeye gider gibi girdim hastanedeki odama :)
Son derece güler yüzlü ve ilgili Esteworld personeli sayesinde azıcık heyecanımda uçup gitti.
Ameliyat kıyafetlerini giyip üstümdeki tüm takılarım çıkrdıktan sonra önce sözleşmeyi imzaladım sonra sedyeye yatıp ilk yatıştırıcı aldım.

4 saat sonra uyanana kadar dünya nın stop tuşuna basılmıştı benim için. Çok güzel uyandığım dışında, uyandıktan sonraki 3 saate kadar  hatırladığım hersey hayal gibi.

Doktorumum kontrolünden sonra aslında ameliyat sonrasındaki ilk 24 saatin, sonra takip edem 48 saatin ve onu takip eden 1 haftanın ne kadar önemli olduğunu . Burnumu korumam için extra extra çok fazla özen göstermem gerektiğini öğrendim.

AMELİYAT SONRASI İLK 72 SAAT
Ameliyatın ertesi sabahına kadar şişecek ve moraracak gözlerim için her yarım satte 15 dk buz kompresi , kan akışının hızlanması ve yüzde oluşan ödemin dağılması için saatte bir defa 10 dk yürüyüş ve bol su tüketimi  bakımın ilk etabıydı. Narkozun etisinden tam çıkamamışken her denileni harfiyen yerine getirdim . Buz kompresine ve yürüyüşe devamındaki 48 saat boyunca da devam ettim. Bu sayede Cumartesi sabah en kötü görünümümü yaşamışken , ödemlerim Pazartesi tamponlar çıkana kadar bayaaaa inmişti. Bu arada aldığım antibiyotiğin bunda etkisi var mı bilmiyorum. 500 lük Augumentin dışında , ağrı kesici ve hapşırmayı önleyici ilaç verdi doktorum. Ayrıca tamponlar çıktıktan sonra sık sık kullanmam gereken deniz suyu ve günde 3 defa uygulamam gereken deri pomadı da yazdı reçeteye.

TAMPONLAR ÇIKIYOR
Daha önce ameliyat olmuş bir kaç kişiden  bu ameliyatın sürecinin en zor kısmının tamponların çıkışı olduğunu dinledim. Ama doktorum  Hakan Gence sayesinde hiç anlatılanlar gibi bir hikaye yaşamadım. Eli çok hafif  olduğu için tamponları çıkarması da , ameliyat sonrası gibi ağrısız ve sızısız geçti.

Sızı demişken , tedavi süreci beni biraz hassas yapmış olacak ki burun estetiği konusunda yersiz yapılan  , densiz bir iki  konuşma yüzünden kendimi ağlarken buldum :( iste o an "burnunun direği sızlamak" ne demek anlamış oldum. Konuyu unutup ağladığım için burnumun direği sızladı , sızladığı için ağladım , ağladıkça daha çok sızlamaya başladı. Bu kısır döngüden bir süre sonra olduğum yerde uykuya dalarak kurtuldum.

2 saatte bir iki burnuma sıkacağım deniz suyu ve günde 3 defa kullanacağım Thiocilline Antibiyotikli deri pomadı sayesinde burunumun içi hızla eski haline dönecek. Tamponların çıktığı gün çok fazla akıntım oldu ama ertesi gün akıntı nerdeyse tamamen durdu. Yüzümdeki şişlikler ve morarmalar ameliyatın 5 . Gününde belirgin bir şekilde azalmıştı.

BURNUMDAKİ ALÇIYA ELVEDA 
Ameliyat olduğum günü 1. Gün olarak kabul edersek 6 . Gün Burnumun üstündeki alçı çıktı yerine , yine benzer sertlikte ve görünüşte atel takıldı. 10.güne kadar kalacak bu atel ile birlikte  2 saatte 1 denizsuyu ve günde 3 kere pomad a devam.

YENİ BURNUMLA İLK İŞ GÜNÜ
Ameliyatın 10. gününde burnumun üstündeki herşeye veda ettim. En önemli uğraşımız burnumun bakımını son derece kusursuz ve doktorumun istediği gibi yapmak. Sağ delikteki ödemden dolayı kulak temizleme çubuğuna sürdüğüm pomadı arkalara ittirmek biraz acılı oluyor ama yapışma olmaması için o ilaç o ödemden geçecek ve en arkalara kadar gidecek.

Ameliyatın 11. gününde ilk kez gözümün altındaki morlukları kapattım, makyaj yaptım ve şık şıkıdım giyinip geldim ofise. Ne burnumdaki ödemden ne gözümdeki morluklardan kimse bişey anlamadı. tabiki bunda doktorumun çok doğal yeni bir burun armağan etmesininde payı var.

Bir kaç ay içinde oturacak yeni görüntümü sonraki senelere taşıyabilmek için çok dikkatli olmam gerekecek. 1 sen boyunca güneş gözlüğü ve direk güneş yok. Yüz üstü yada burnumun üstüne yatmak asla kabul edilemez. Sümkürmek yok ama içime çekebilirim. Ben de kendi adıma bi kaç önlem aldım. Erken yatıp erken kalkmaya çalışıyorum. Alkol tüketmiyorum ki ödemlerim daha hızlı geçsin.

Bu arada hastane den tabiki Penelope Cruz gibi çıkmadım ama burnum onun burnundan çok daha güzel oldu :)))))